Kara delikler her zaman bilim
insanları için büyük bir merak konusu olmuştur. Karadelik kavramının ortaya
çıkışı, 18. yüzyılın sonunda, Newton'un evrensel çekim yasasına dayanmaktadır.
Ancak, karadelik kavramı, yirminci yüzyılın başında ve özellikle Albert
Einstein'ın genel görelilik teorisinin tanıtımıyla fantastik bir kavram
olmaktan çıkmıştır. Bu yapıların kütlesen çekimi o kadar kuvvetlidir ki ışığı
bile yutmaktadır. Zaten bu sebeple görmek veya görüntülemek mümkün değildir. 10
Nisan 2019’da yapılan basın toplantısı ile açıklanan fotoğraf E87 galaksisinin
merkezinde bulunan kara deliğin olay ufkuna aittir. Çevresindeki olay ufku
sayesinde kara deliğin silüeti de görüntülenebilmiştir.
Kara delikler sahip oldukları
kütlesel çekim gücüyle yok edici veya her şeyin sonu gibi görünseler de aslında
her şeyin başlangıcıdır. Sahip oldukları bu çekim gücü sayesinde etraflarında
topladıkları gök cisimlerinden devasa bir galaksi oluştururlar.
Akademik kütüphaneleri birer karar
deliğe benzetebiliriz aslında. Nasıl dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki, kara
deliklerin kütlesel çekim gücünü kütüphanelerin kaynak zenginliğine ve bu
kaynak zenginliğini ne kadar etkin kullanabildiğine benzetelim. Çok zengin bir
koleksiyona sahip bir akademik kütüphane işini doğru yapan donanımlı
kütüphaneciler ile bileşirse, etrafında bir akademik çekim gücü oluşturması
kaçınılmazdır. Eğer böyle bir kütüphaneye yaklaşırsanız “Akademik Üretim
Galaksisi”ne girmiş olursunuz. Ve bu kütüphanenin akademik çekim gücünden
etkilenerek akademik üretim konusunda kazanacağınız ivme ile daha nitelikli ve
daha çok yayın üretmeniz mümkün olacaktır.
Konuyu biraz daha açalım. Akademik
kütüphanelerin temel misyonları arasında her türlü bilgi ihtiyacını doğru ve
güvenilir olarak en hızlı şekilde karşılamak vardır. Modern akademik
kütüphanelerde akademik bilgi kaynaklarına erişim hizmetinin yanında, bu
kaynakların etkin kullanımı, atıf yönetim araçları ve bilimsel yayın hazırlama
ile ilgili ciddi içeriklere sahip eğitim hizmetleri de verilmektedir. Bu
hizmetler doğru bir şekilde hazırlanıp kullanıcılara sunulabilirse, akademik
üretim konusunda kütüphanelerden ciddi bir kazanç elde etmek mümkündür. İşte bu
sebeple kütüphanelerin akademik çekim gücü, yani yukarıda saymış olduğum
hizmetler, ne kadar güçlü olursa akademik üretime o denli katkı sağlamak mümkün
olacaktır. Ve güçlü kütüphaneler oluşturdukları bu çekim gücü sayesinde
farkındalık yaratacak, akademik kütüphanelerin prestijine katkı sağlayacak ve
kullanıcılarını etkisi altına alacaktır.
Şimdi bütün kütüphaneci
meslektaşlarımı güçlü akademik üretim galaksileri oluşturmaya davet ediyorum.
Oluşturduğumuz galaksiler öyle büyük olsun ki, bir müddet sonra birbiri ile iç
içe geçmeye başlasın. Ne dersiniz?
Sezgin Yılmaz