15 Nisan 2019 Pazartesi

Akademik Üretim Galaksisi: Ya Akademik Kütüphaneler Birer Kara Delikse?





Kara delikler her zaman bilim insanları için büyük bir merak konusu olmuştur. Karadelik kavramının ortaya çıkışı, 18. yüzyılın sonunda, Newton'un evrensel çekim yasasına dayanmaktadır. Ancak, karadelik kavramı, yirminci yüzyılın başında ve özellikle Albert Einstein'ın genel görelilik teorisinin tanıtımıyla fantastik bir kavram olmaktan çıkmıştır. Bu yapıların kütlesen çekimi o kadar kuvvetlidir ki ışığı bile yutmaktadır. Zaten bu sebeple görmek veya görüntülemek mümkün değildir. 10 Nisan 2019’da yapılan basın toplantısı ile açıklanan fotoğraf E87 galaksisinin merkezinde bulunan kara deliğin olay ufkuna aittir. Çevresindeki olay ufku sayesinde kara deliğin silüeti de görüntülenebilmiştir.

Kara delikler sahip oldukları kütlesel çekim gücüyle yok edici veya her şeyin sonu gibi görünseler de aslında her şeyin başlangıcıdır. Sahip oldukları bu çekim gücü sayesinde etraflarında topladıkları gök cisimlerinden devasa bir galaksi oluştururlar.

Akademik kütüphaneleri birer karar deliğe benzetebiliriz aslında. Nasıl dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki, kara deliklerin kütlesel çekim gücünü kütüphanelerin kaynak zenginliğine ve bu kaynak zenginliğini ne kadar etkin kullanabildiğine benzetelim. Çok zengin bir koleksiyona sahip bir akademik kütüphane işini doğru yapan donanımlı kütüphaneciler ile bileşirse, etrafında bir akademik çekim gücü oluşturması kaçınılmazdır. Eğer böyle bir kütüphaneye yaklaşırsanız “Akademik Üretim Galaksisi”ne girmiş olursunuz. Ve bu kütüphanenin akademik çekim gücünden etkilenerek akademik üretim konusunda kazanacağınız ivme ile daha nitelikli ve daha çok yayın üretmeniz mümkün olacaktır.

Konuyu biraz daha açalım. Akademik kütüphanelerin temel misyonları arasında her türlü bilgi ihtiyacını doğru ve güvenilir olarak en hızlı şekilde karşılamak vardır. Modern akademik kütüphanelerde akademik bilgi kaynaklarına erişim hizmetinin yanında, bu kaynakların etkin kullanımı, atıf yönetim araçları ve bilimsel yayın hazırlama ile ilgili ciddi içeriklere sahip eğitim hizmetleri de verilmektedir. Bu hizmetler doğru bir şekilde hazırlanıp kullanıcılara sunulabilirse, akademik üretim konusunda kütüphanelerden ciddi bir kazanç elde etmek mümkündür. İşte bu sebeple kütüphanelerin akademik çekim gücü, yani yukarıda saymış olduğum hizmetler, ne kadar güçlü olursa akademik üretime o denli katkı sağlamak mümkün olacaktır. Ve güçlü kütüphaneler oluşturdukları bu çekim gücü sayesinde farkındalık yaratacak, akademik kütüphanelerin prestijine katkı sağlayacak ve kullanıcılarını etkisi altına alacaktır.

Şimdi bütün kütüphaneci meslektaşlarımı güçlü akademik üretim galaksileri oluşturmaya davet ediyorum. Oluşturduğumuz galaksiler öyle büyük olsun ki, bir müddet sonra birbiri ile iç içe geçmeye başlasın. Ne dersiniz?


Sezgin Yılmaz





14 Nisan 2019 Pazar

Academic Production Galaxy: What If Academic Libraries are Black Holes?





Black holes always had been a matter of great curiosity for scientists. The emergence of the black hole concept is at the end of the 18th century, based on Newton's law of universal gravitation. However, the concept of black hole, therefore, has ceased to be a fantastic concept at the beginning of the 20th century and especially by the introduction of Albert Einstein's theory of general relativity. The gravitation of these structures is so strong that it even swallows the light. It is not possible to see or view it for this reason. The photograph which is the broadcasted with conference held on April 10 2019 belongs to the event horizon of the black hole in the center of the galaxy E87. Thanks to the event horizon around it, the silhouette of the black hole was also viewed.

Black holes could be seemed to be destructive or the end of everything by their huge gravitation. Actually, these are beginning of everything. Thanks to this gravitation they can have created a gigantic galaxy from the celestial bodies they gather around them.

Academic libraries can be compared to black holes. It seems "How will it happen?" you say. In such a way that; Let us compare the gravitation of black holes with the resource richness of libraries and how effectively they use this resource. If an academic library with an affluent collection is combined with well-equipped librarians who are doing the job correctly, it is inevitable to have an academic gravity force around it. If you approach such a library, you will enter the "Academic Production Galaxy“. And you will be able to produce more qualified and more publications with the acceleration of academic production by being influenced by the academic gravitational force of this library.
Let's open up the subject a little more: The main mission of academic libraries is to meet all information needs accurately and reliably in the fastest way. Also some trainings which are effective usage of the resources, citation management tools and academic writing skills are held by academic libraries. If these services can be prepared correctly and presented to users with correct methods, it is possible to make a profit significantly from libraries in academic production. For this reason, if the academic gravitational force of libraries, which are above-mentioned services, are strong, the contribution of libraries to academic production will be as strong as it. These powerful libraries will create an awareness through the gravity force, contribute to the prestige of academic libraries and influence their users.

Now, I invite all of my librarian colleagues to create strong academic production galaxies. The galaxies that we’ve created will be vast. After a while, they begin to intermingle with each other. What do you think about it?



Sezgin Yılmaz

7 Ocak 2019 Pazartesi

Ahlak Anlayışının Çöküşü ve Topluma Etkileri

Hukuk, adalet ve eşitliğin öğretilmesi gereken bir fakültede öğrenci kopya çekerken yakalanıyor. HUKUK Fakültesinde bunun bile yaşanması yaşanması yeterince korkunç değilmiş gibi, üstüne aynı öğrenci görevini yerine getiren bir öğretmeni önce silahla vuruyor, sonra üstüne sayısını kendi bile hatırlayamadığı bıçak darbelerini indiriyor...

Toplumda ki ahlak anlayışı çökerse bu tüm alanlara yavaş yavaş sirayet edecek ve toplumun tüm dengeleri bozulacaktır. İnsanların dini inançları sadece kendilerini etkilerken, ahlak anlayışında ki çarpıklıklar tüm toplumu etkilemektedir. Ülkemizde son yıllarda artarak devam etmekte olan kadın cinayeti, çocuk istismarı, kontrolsüz öfke v.b. gibi davranışların temelinde zayıf ahlak ve ayrışma yapısı yatmaktadır. İnsanlar her durumda birbirinden ayrışmak için sebepler üretebilmekte ve bu sebeplere son derece sadakatle bağlanıp kolayca birbirine öfkelenebilmektedir.

Siyasi ideoloji farklılıklarından, ırk ve mezhep farklılıklarına hatta yeri geldiğinde cinsiyet ayrımından bile şiddet içerikli olaylar yaşanan bu günlerde öncelikle toplumu bilinçlendirmek ve ahlak anlayışını hızla güçlendirmek elzem bir ihtiyaç haline gelmiştir.

"Ahlâkı toplum tarafından inşa edilmiş ve sosyal işlevi olan bir kurum olarak gören Durkheim, ahlâkın evrensel kurallarını ulaşmanın mümkün olamayacağını düşünür. Ona göre ahlâk, her bir toplum tipi içinde ortaya çıkan özel sorunları çözmek için geliştirilmiş davranış kuralları demetidir. Ahlâkın ve hakların doğasını tarih ve etnografya belirler (Cladis, 2003: 136). Toplumsal yapı ve toplumsal ilişkilerin değişimiyle ahlâk kuralları da değişir, işlevsizleşir ve yenileri ortaya çıkar. Ahlâk kurallarının “belli bir zamanda şöyle ya da böyle olmasının nedeni, o zamanlar insanların içinde yaşadıkları koşulların onun başka türlü olmasına olanak vermemesinden dolayıdır” diyen Durkheim’ın (2006a: 56), “kanunlar, olayların özelliğinden doğan zorunlu bağlardır” diyen Mostesquieu (1998: 49) ile aynı düşündüğü görülür. (Özyurt, C. (2007). )"
Yukarıda Durkheim'in ahlak anlayışı ile ilgili görüşleri yer almaktadır. Bir çok sosyolog ve toplum bilimcisi de ahlağın evrensel değil, toplumsal ve tarihsel olduğu yönünde söylemlerde bulunmaktadır. Bu durumda toplum içerisinde düzeni temin etmek için ahlakı en ön sıraya koymak gerekmektedir. Ne yazık ki Ülkemizde bir çok konuda olduğu bu konuda da öncelik karmaşası yaşamaktayız. Gerçekten önemli olan konuları unutup gereksiz detaylar ile gündem yaratmak ve halkı bu gibi konularla meşgul etmekten çağa ayak uydurmayı, birbirimizin halinden anlamayı ve daha bir çok şeyi kaçırıyoruz. Bir akademisyenimizin öğrencisi tarafından öldürülmesi, sadece haber bültenlerinde 45 saniye anlatılan bir haber olmayıp, tüm toplumun kendisini sorgulamasına yol açan bir durum haline gelmeli. Magazin programları bu konu hakkında saçma sapan yorumlar yapmamalı. Burada cahillik ile doğru yollarla savaşmamanın etkilerinin görüldüğünü düşünüyorum.

Her sene yaşanan garip tartışmalar var mesela. Sakız orucu bozar mı? Mars'ta ki su ile abdest alınır mı? v.s. Biz marsa nasıl gideceğimizi düşünmek yerine gittikten sonrasını hayal ediyoruz. Ülkemizde gerçekten açlık sorunu yaşayan onlarca çocuk varken, biz hayvan hakları ve hayvanlara yardım için daha fazla çaba sarf ediyoruz. Şehitlerimizi ve şehit yakınlarımızı sadece özel günlerde veya birileri tekrar şehit olduğunda hatırlıyoruz. Kadın cinayetlerini sadece bir kadının canına kıyıldığında hatırlıyoruz. Bir kadın hayatını kaybettiğinde bunun sebeplerini ve çözüm yollarını aramak yerine herkes birbirini suçlayarak durumu eleştiriyor. Toplumda ayrışmayı, ayrımcılık yaparak eleştiriyoruz ve bunun farkında değiliz. Kin tutmanın kötü bir şey olduğunu, kin kusarak anlatmaya çalışıyoruz. Tıpkı elinde sigara ile çocuğuna sigaranın zararlarını anlatan bir baba gibi...

Yapmadığımız her şeyi karşımızdaki insanlardan bekliyoruz. Saygı duymadığımız insanların bize saygı duyması gerektiğini düşünüyoruz. Herkesi bir kalıp içine sokmaya çalışıp bunu yaparken bunun kötü bir şey olduğunu söylüyoruz. Hiç kimse "Biz suçluyuz" diyemiyor. Ve kimse çözüm bulmak için çabalamıyor.

Sonuç: Herkes suçlayacak birilerini buluyor. Ortada suçlu olan yok mu? Tabii ki bu durumlardan birinci derecede suçlu olan birileri var. Evet onların suçlu olduğunu dile getirmek gerekiyor.

O öğretmenin canına kıyan çocuğa kızarken onu bu hale getiren sistemi ve sistem içerisinde ki enstrümanlarıda değerlendirmek gerekiyor. Ülkemizde yaşayan tüm vatandaşların özeleştiri yapması gerekiyor. Kopyasını yakaladığı için gencecik bir öğretmenimizin canına vahşice kıyan birisinin yetiştiği toplumda herkesin kendisini sorgulaması gerektiğini düşünüyorum.

Ben bir üniversite personeli olarak, haberi aldığım andan beri kendimi sorguluyorum. Acaba çevremde ki gençlere yeterince faydalı olabiliyor muyum? Onların bu şekilde bir canavara dönüşmesini engellemek için yapabileceğim bir şeyler var mı? Başka öğretmenlerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın, sokak hayvanlarımızın bu gibi katliam ve vahşete maruz kalmaması için ben ne yapabilirim? diye kendime soruyorum.

Hayatını kaybeden öğretmenimize rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Sürçülisan ettiysem affola.
Sevgi ve saygılarımla.

Ülkemizde bu insanlık dışı olayların giderek azaldığı,

Ahlakın her şeyden daha değerli olduğu bir toplum olabilmek ümidiyle...

2 Mayıs 2017 Salı

Bilgiyi Sunmak Bizim İşimiz, Peki Ya Doğrulamak?

Gelişen bilgi ve teknoloji çağında bilgiye ulaşmak kolay, doğru bilgiye ulaşmak ve onu organize edebilmek zor bir hale geldi. İnternet üzerinde ki yoğun bilgi kirliliği araştırmacıları zor durumda bırakmakta ve ciddi bir zaman kaybına sebep olmaktadır. Araştırmacılar internette rastladıkları bilgileri kullanmak istediklerinde, bu bilgiler nasıl teyit edecekleri konusunda sıkıntılar yaşamaktadırlar. Araştırmacı ve öğrenciler akademik bilgilerin yanında güncel konulara ilişkin içeriklere de ihtiyaç duyabilmektedirler. Bilgiyi organize edip son kullanıcıya ulaştırmak bizim işimiz, peki ya doğrulamak?

Kütüphaneciler olarak kullanıcılarımızın doğru bilgiye en kısa zamanda ve efektif olarak ulaşmaları için çalışıyoruz. Yeni teknolojiler, sistemler ve veri tabanları üzerine çalışıyoruz. Peki internet ortamında var olan bilgileri teyit etmek bizim işimiz olabilir mi? Bu konu özellikle sosyal medyada yapılan asılsız paylaşımlardan sonra fazlaca dikkatimi çekmeye başladı ve internet üzerinden bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim. Yerli veya yabancı olarak özellikle haber konularını teyit eden, kanıtlara dayandıran siteler veya sistemler olup olmadığını görmek istedim.

Ülkemizde 2016 yılında yayın hayatına başlayan https://teyit.org/ internet sitesinin tamda aradığım özellikleri taşıdığını gördüm. “teyit.org internette yer alan şüpheli bilgileri tarayan, seçen, araştıran ve analiz haline getirerek okura sunan bir doğrulama platformudur.”[1] şeklinde tanımlanıyor sitenin işlevi. Siteyi biraz incelediğimde ise, gerçekten yapılan haberlerin doğru olup olmadığını kanıtları ve resmi belgeleri ile ortaya koyduğuna şahit oldum. Amerikan Kütüphaneciler Derneği’ (ALA) nin  kütüphaneciler için tasarladığı “Programming Librarian”[2] isimli bir haber doğrulama sitesi de bulunmaktadır. Ayrıca bir çok farklı konuda bilgilerin doğruluğunun nasıl teyit edilebileceğini, yanlışların nasıl düzeltileceğini anlatan özellikle haberciler, muhabirler, sosyal çalışmacılar, sivil toplum kuruluşları çalışanları gibi bir çok farklı grubu ilgilendiren kaynak niteliğinde bir kitap yayınlandı. Yayınlanması ve çoğaltılması konusundan Creative Commons lisansına bağlı olan “Doğrulama El Kitabı”[3] biz kütüphanecilerin de incelemesi gereken bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

Çağımızda ki gelişmeler ile birlikte biz bilgi profesyonelleri geleneksel kütüphanecilik anlayışının yanında teknolojiyi iyi kullanabilen, anlayabilen ve anlatabilen bireyler olarak evrim geçirmiş durumdayız. Bilgi okuryazarlığı kavramı gün geçtikçe önem kazanmakta ve karmaşık bir yapıya bürünmekte. Bu durum karşısında bizlerin üzerine yeni mesleki sorumluluklar gelebilir mi? Yoksa bu sorumluluğu biz kendiliğimizden üstlenmeli miyiz?

Kütüphaneciler olarak kullanıcılarımıza bilgi ve bilgi kaynakları sunmanın yanında, diğer araştırma araçlarının da nasıl kullanılacağını, sorgulanacağını ve anlaşılacağını anlatmamız gerekmez mi? Özellikle, Referans Kütüphaneciliği yapmakta olan meslektaşların bu konular üzerine daha fazla düşünüp, fikir alış verişi yaparak birlikte hareket etmeleri gerektiğini düşünmekteyim.

Sevgi ve saygılarımla.



[1] https://teyit.org/nedir/
[2] http://www.programminglibrarian.org/
[3] http://verificationhandbook.com/book_tr/index.php

17 Nisan 2017 Pazartesi

Kütüphane ve Siyaset

Başlığı görünce “Ne alaka?” diyeceksiniz belki. Ama çok alakası var. Bu yazı herhangi bir siyasi ideolojiyi desteklemiyor. Veya hiç birisi ile alakalı görüş bildirmiyor. Bu yazı kütüphanelerin, kitap deposu olmadığının bir başka kanıtı olmayı amaçlıyor. Çok uzun olmayacak kısa ve net olacak bu yazı.

Daha önce ki yazımda da söylediğim gibi, kütüphane kültürü çocukluktan kazanılması veya kazandırılması gereken bir alışkanlık. Çünkü kütüphaneler sorumluluk bilincini geliştirir, adalet duygusuyla kişisel haklara saygı duymayı öğretir. Empati kurmayı ve paylaşmayı öğretir insana. Okumanın ne güzel olduğunu öğretir, öğretir ki insanlar okumadıkları hiçbir şeyin altına imza atmasın. Öğretir ki, insanlar neden evet, neden hayır dediğini bilsin. Oy kullanırken o oyu nasıl kullanması gerektiğini, hata yaparsa sonuçlarının ne olacağını bilsin.

Siyasi bir lider veya parti mensubu olursa çocukluğundan beri kütüphane kullanmayı bilen birisi, nasıl siyaset yapması gerektiğini, adaletli olası gerektiğini bilir. Sorumluluklarının farkındadır. Hayat sadece derslere girmekle öğrenilmez. Kütüphaneden bir kitap aldığında, o kitabın iade tarihini takip etmeyi, o kitabı geciktirirse başka insanları mağdur edebileceğini, kaybederse ceza ödeyeceğini öğrenir. Bir kitaba ihtiyaç duyduğunda, anne-babasına emir vermek yerine, gidip kütüphaneden emeği ile bulabileceğini, kullanıp tekrar bırakabileceğini öğrenir. Kütüphanede ders çalışırken sessiz olması gerektiğini, çevresinde ki insanlara saygı duyması gerektiğini öğrenir. Sosyalleşir ve doğru iletişim kurmayı öğrenir. Böylece siyasetin birbirinin açığını aramak değil, Ülkenin geleceği için politika üretmek olduğunu anlar.

Çok kütüphane kullanan birisi, çok okur. Çok okuyan birisi konuşmayı ve hitap etmeyi öğrenir. Nerede nasıl konuşacağını, kime ne şekilde davranacağını bilir. Sertliğini nezaketiyle süsler ki söylediği ve yaptığı dayak yemekten beter eder.

Sözün özü, kütüphanede siyaseti değil, insanca yaşamaya dair ipuçlarını öğrenirsiniz. Gelin, biz buradayız. Gelecek nesiller için, kütüphanelerin tozlu kitaplarla dolu depolar olmadığını görmek için, ufkunuzu açmak için, çocuklarınızı dünyanın kötü yüzünden korumak için, haydi, kalkın ve evinize en yakın kütüphaneye gidin. Göreceksiniz harikalar diyarı nasıl bir yermiş…

Kitapla ve mutlulukla kalmanız dileğimle,
Sevgi ve saygılarımı sunarım. 

13 Nisan 2017 Perşembe

Anaokulundan Üniversiteye Kütüphane Kültürü

Küçücük çocuklara ne gerek var canım bu kadar büyük kütüphaneye! Bacak kadar çocuklar kitaptan ne anlar! Anlar efendim anlar! Siz çocuklarınıza kitap okumayı öğretmezseniz, teşvik etmezseniz, çocuğunuz büyüdüğünde “benim çocuğun neden hiç ders çalışmıyor?!” diye çok dert yanarsınız.

Kütüphane kültürü çocuklarımıza anaokulunda kazandırılması gereken bir alışkanlıktır. Ülkemize yayınlanan doktora ve yüksek lisans tezlerine bakıldığında bu konuya benzer konularda yapılmış 3 adet çalışma bulunmaktadır.[1] Bu çalışmalarında sadece bir tanesi “Bilgi ve Belge Yönetimi” bölümünden yapılmıştır. Mesleki anlamda ele alınması gereken en önemli konulardan birisi olan çocuklarımızın kütüphane eğitimine maalesef gerekli önem verilmemektedir. Üniversite çağına gelmiş olan gençlerimiz hala kütüphanelerde nasıl davranmaları gerektiklerini bilmemekte, kitap ödünç almak istediklerinde “Bu kitapları kiralamak ücretsiz mi?” gibi sorular sorabilmektedir. Sessiz olunması gerektiği, masaların kullanımı konusunda çevreye saygılı davranılması gerektiği gibi konular zaten tüm meslektaşlarımızın ortak sorunları arasında yer almaktadır.

Çocuklarımıza bu kültürün kazandırılması ve onların hem okumaya hem de kütüphane kullanımına teşvik edilmesi meslek elemanları olarak en başta bizlerin görevleri arasında yer almaktadır. Bu konuyla ilgili daha yoğun ve etkili çalıştaylar, paneller düzenlenmelidir. Gerekirse, okul kütüphanecileri ve üniversite kütüphanecileri iş birliği yaparak farklı grupların ihtiyaçlarını tespit ederek buna göre eğitimler planlamalıdır. Öğrencilerimiz üniversiteye başladıklarında kütüphaneleri nasıl kullanacaklarını değil, bilimsel bilgiyi nasıl işlemeleri gerektiğini öğrenerek yollarına bir adım önde başlamalıdır.

Anaokulunda başlaması gereken kütüphane kullanımı eğitimi konusunda, Milli Eğitim Bakanlığı gerekirse pilot proje bölgeleri seçerek bu bölgelerde eğitime başlamalıdır. Verilen eğitimleri düzenli aralıklar ile anketler aracılığıyla profesyoneller ile birlikte yorumlamalı ve sonuçlarını analiz etmelidir. Bu sonuçlar doğrultusunda eğitim şeklini en verimli şekilde düzenlemeli ve ülke geneline yaymalıdır. Bu noktada kuşkusuz ki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı çalışan tüm okullara “okul kütüphanecisi” atamalarının yapılması problemin en baştan çözülmesi için atılmış çok büyük bir adım olacaktır. Fakat biz mesleğini seven meslek elemanları olarak, bu atamalara veya kurumların atılımlarına bağlı kalmadan elimizden gelenleri yapmalıyız. Birlik olarak, iş birlikleri kurarak gelecek nesiller için çok yararlı çalışmalar yapabiliriz.

Bu meslek bizim mesleğimiz ve yetiştirmemiz gereken onlarca neslimiz var. Bizim mesleğimizi kimse bizden daha fazla sevemez, tanıyamaz ve yüceltemez. O yüzden biz elimizden geleni yapmak zorundayız. Gelen destekleri ise, işlerimizi kolaylaştırmak ve hızlandırmak için kullanmayı düşünmeliyiz, harekete geçmek için değil!


Sevgi ve Saygılarımla.






[1] https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/giris.jsp sitesinde 11.04.2017 tarihinde yapılan tarama sonuçları. 

10 Nisan 2017 Pazartesi

Referans Kütüphaneciliği Ne için Gerekli?

Ülkemizde "Referans Kütüphaneciliği" anlayışı tam anlamıyla oturmuş değil. Bazı kurumlar haricinde, maddi imkanlar ve personel eksikliği sebebiyle referans hizmetleri eksik kalmakta ve hatta hiç yapılamamakta. Sorunları tanımlamak için  en başta belki de referans kütüphanecisi kimdir? Ne iş yapar? Klasik danışma masasıyla arasında ne gibi farklar vardır? sorularını cevaplamak gerekir.

Şimdi bu soruların cevaplarına başlayalım. Referans kütüphaneciliği, kütüphanecilik alanının yanında en az bir diğer alanda akademik alt yapıya sahip kişilerin spesifik olarak vereceği kaynak araştırma ve kullanımı hizmetidir. Klasik anlamda yapılan danışma hizmetinde sadece kütüphane kaynaklarının kullanımı anlatılırken, referans kütüphaneciliğinde, güncel kaynaklar, konu ile ilgili araştırma teknikleri, klasik filtreler dışında konu başlıkları ile daha detaylı aramalara girebilme ve hatta bazı konularda sadece kaynaklar üzerinden değil, uygulamalı olarak yapılması gereken deney, test ve öneriler sunulmaktadır. Referans Kütüphanecisi, bir veya birden fazla alanda derinlemesine bilgi sahibi olmalı ve kullanıcılarına aradıkları bilgiyi en kısa sürede nasıl bulup, o bilgiyi nasıl işlemeleri gerektiğini anlatmak durumundadır. Bunun için çağa ayak uydurarak elektronik kaynak kullanımına son derece hakim olmalıdır. Şuan üzerinde çalıştığım ve bittiğinde bu sayfada da yayınlanacak olan bir makelede de Referans Kütüphaneciliği ile ilgili uluslararası bir saha araştırması yer alacaktır.

Referans kütüphanecisinin yüklendiği rol gereğince yüksek lisans yapmış olması ve hatta doktora yapmış olması beklenmektedir. Ülkemiz şartlarında hem çalışıp hem yüksek lisans yapmak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu gibi durumlarda ise, en azından referans kütüphaneciliği görevini üstlenen meslektaşımız belirli özel ilgi alanları üzerine yoğunlaşabilir ve bu konularda yapacağı araştırmalar ile kendisini kullanıcılarını daha iyi anlamak adına geliştirebilir. Kullanıcılarını bilimsel kaynakların etkin kullanımını anlatmak dışında, üzerinde çalıştıkları konular hakkında destekleyici belgesel, filmler ve kitaplar ile besleyebilmeli ve hatta zaman zaman araştırmalarıyla ilgili proje fikirlerinde bile destek olabilmelidir. Bunların yanında koleksiyon gelişimi konusunda satın alma ve diğer birimler ile yakın ilişki içinde olmalı, alan ile ilgili ihtiyaçları hızlı bir şekilde tespit edip temini konusunda ilgili birimlerle eşgüdüm içerisinde çalışmalıdır.

Referans kütüphaneciliğinin hakkıyla yapıldığı kurumlarda, bilimsel üretimin hızlandığı apaçık görülecektir. Her zaman verdiğim bir örneği sizlerle paylaşarak yazıma son vermek isterim;
Üniversiteleri savaş gemileri olarak düşünelim. Akademisyen ve öğrenciler üniversitelerin silahlarıdır. Her ateş ettiklerinde bir yerlere iyi meslek elemanı, iyi yayın ve iyi akademisyen gönderirler. Güçlü savaş gemileri, üst düzey yöneticiler, iyi mühendisler, iyi akademisyenler gönderir her ateş ettiğinde. Kütüphaneler ise, bu gemilerin motorlarıdır. Bir savaş gemisi ne kadar iyi ve güçlü olursa olsun, eğer hareket kabiliyetini kaybederse eninde sonunda hasar görmeye ve batmaya mahkumdur. İşte bu yüzdendir ki, kütüphaneciler olarak bizler mesleğimizin bilincine varmak ve bu işi memur değil, eğitimci zihniyetiyle ve ciddiyetle yapmak zorundayız.

Sevgi ve Saygılarımla.

Akademik Üretim Galaksisi: Ya Akademik Kütüphaneler Birer Kara Delikse?

Kara delikler her zaman bilim insanları için büyük bir merak konusu olmuştur. Karadelik kavramının ortaya çıkışı, 18. yüzyılın ...